Tembel ve gittikleri hiçbir yerde barınamayan üç arkadaş, bir kente gelirler. Yolda gelirken içlerinden biri kendilerini rahat ettirecek bir yol bulur. Bu yol icabı geldikleri kentte dolaşıp, herkesin duyacağı şekilde ve şaşkın bir edayla "Bu ülkenin sırça köşkü nerede?" diye sorarlar. Sırça köşkün ne olduğunu halk merak eder. Üç tembel arkadaş, sırça köşksüz kent olamayacağına onları inandırıp bir sırça köşk yaparlar. Köşkü gittikçe büyütürler. Sırça köşkün ihtiyaçları giderek artar, oraya giren hazır yemeye alıştığından dolayı oradan ayrılmak istemez, dışarıda kalanlar da oraya girmeye çalışırlar.
Sırça köşk giderek halka yük olmaya başlar. Halk, üç uyanık arkadaşa sorular sorar, bunlara uygun birer cevap alırlar. Sırça köşkün ihtiyaçları karşılanamadığında, sırça köşktekiler zora başvurur. Halkın yiyeceğini, içeceğini zorla alır, itiraz edenleri sırça köşkün bodrumuna kapatırlar. Halk bu beladan kurtulmaya çalışmaz, sırça köşkün adamları da köşkün hiçbir kuvvetin yıkamayacağı kadar sağlam olduğu düşüncesini yayarlar, safları inandırır, inanmayanları hile ve zorla sustururlar.
Zamanla halkın vereceği bir şey kalmaz. Son koyunlarını da bir emirle getirirler. Bu durumda halkın artık korkmayacağını bilen üç tembel arkadaşın elebaşısı, sesini tatlılaştırarak halka, onlar için yaptıkları fedakârlıkları anlatır.
Getirdikleri koyunların hepsini yemediklerini, bir kısmını geri vereceklerini açıkladıktan sonra kellelerin halka dağıtılmasını emreder. Kelleler dağıtılır. Bir de biri bakar ki kellelerin beyni yok! Kellelerin dili ve gözü de yoktur. Kellelerin beyin, göz ve dillerinin olmayış nedenini sorduklarında "Siz onları ziyan edersiniz." cevabını alırlar. Bunun üzerine halkın içinden biri "Bana böyle başın lüzumu yoktur!" diyerek kelleyi fırlatınca sırça köşkte bir delik açılır. Bundan cesaret alarak herkes elindeki kelleyi fırlatınca, sağlamlığına inanılan sırça köşk tuzla buz olur. Halk, normal yaşayışına döner. Olayların bu şekilde bittiği, bu masalda da bir kıssadan hisse paragrafı yer alır:
« Sakın tepenize bir sırça köşk kurmayınız. Ama günün birinde nasılsa böyle bir sırça köşk kurulursa, onun yıkılmaz, devrilmez bir şey olduğunu sanmayın. En heybetlisini tuz buz etmek için üç beş kelle fırlatmak yeterdir. »
([1])
Masalda, yukarıda aktarılan açık hisse paragrafı yanında başka mesajlar da verilir:
« İndikleri şehir, o memleketin baş şehri imiş. Bu memlekette bütün millet çalışır, herkes elinden gelen işi yapar, kendi başına buyruk beyler gibi yaşarmış. Tarlalarda, dükkânlarda insanlar arı gibi çalışır, kazanan kazanamayana destek olur, malını lüzumuna göre başkasıyla değişir, kavgasız döğüşsüz, efendisiz uşaksız, ömrünün sonunu bulurmuş. Gündelik işlerini gördürmek, nizalarını yatıştırmak için aralarında seçtikleri adamlar hemşerilerine hizmet etmekten başka şey düşünmez, zorbalığı akıllarından bile geçirmezlermiş. »
([2])
« Bizim üç ahbap geldikleri sırada şehrin pazarıymış. Sokaklarda ekinler, yemişler, dokumalar, kumaşlar, demirler, kömürler küme küme durur, alıcı ve verici aracısız iş görürmüş. »
([3])
Yukarıdaki paragraflar, aslında insanların nasıl yaşaması gerektiğini anlatmaktadır. Bu durum, Sabahattin Ali'nin arzu ettiği bir durumdur. O, böyle yaşanılan bir dünya, bir ülke, bir düzen aramakta ve bunun özlemini duymaktadır.
Bu öykünün kahramanları üç tembel arkadaş ve halktır. Zaman, yine geçmişte yaşanılan belirsiz bir zamandır. Olaylar bilinmeyen bir kentte yaşanır. Bu masal, Sabahattin Ali'nin masalları içinde halk masalına en uygun düşen masallardan biridir.
Sırça köşk giderek halka yük olmaya başlar. Halk, üç uyanık arkadaşa sorular sorar, bunlara uygun birer cevap alırlar. Sırça köşkün ihtiyaçları karşılanamadığında, sırça köşktekiler zora başvurur. Halkın yiyeceğini, içeceğini zorla alır, itiraz edenleri sırça köşkün bodrumuna kapatırlar. Halk bu beladan kurtulmaya çalışmaz, sırça köşkün adamları da köşkün hiçbir kuvvetin yıkamayacağı kadar sağlam olduğu düşüncesini yayarlar, safları inandırır, inanmayanları hile ve zorla sustururlar.
Zamanla halkın vereceği bir şey kalmaz. Son koyunlarını da bir emirle getirirler. Bu durumda halkın artık korkmayacağını bilen üç tembel arkadaşın elebaşısı, sesini tatlılaştırarak halka, onlar için yaptıkları fedakârlıkları anlatır.
Getirdikleri koyunların hepsini yemediklerini, bir kısmını geri vereceklerini açıkladıktan sonra kellelerin halka dağıtılmasını emreder. Kelleler dağıtılır. Bir de biri bakar ki kellelerin beyni yok! Kellelerin dili ve gözü de yoktur. Kellelerin beyin, göz ve dillerinin olmayış nedenini sorduklarında "Siz onları ziyan edersiniz." cevabını alırlar. Bunun üzerine halkın içinden biri "Bana böyle başın lüzumu yoktur!" diyerek kelleyi fırlatınca sırça köşkte bir delik açılır. Bundan cesaret alarak herkes elindeki kelleyi fırlatınca, sağlamlığına inanılan sırça köşk tuzla buz olur. Halk, normal yaşayışına döner. Olayların bu şekilde bittiği, bu masalda da bir kıssadan hisse paragrafı yer alır:
« Sakın tepenize bir sırça köşk kurmayınız. Ama günün birinde nasılsa böyle bir sırça köşk kurulursa, onun yıkılmaz, devrilmez bir şey olduğunu sanmayın. En heybetlisini tuz buz etmek için üç beş kelle fırlatmak yeterdir. »
([1])
Masalda, yukarıda aktarılan açık hisse paragrafı yanında başka mesajlar da verilir:
« İndikleri şehir, o memleketin baş şehri imiş. Bu memlekette bütün millet çalışır, herkes elinden gelen işi yapar, kendi başına buyruk beyler gibi yaşarmış. Tarlalarda, dükkânlarda insanlar arı gibi çalışır, kazanan kazanamayana destek olur, malını lüzumuna göre başkasıyla değişir, kavgasız döğüşsüz, efendisiz uşaksız, ömrünün sonunu bulurmuş. Gündelik işlerini gördürmek, nizalarını yatıştırmak için aralarında seçtikleri adamlar hemşerilerine hizmet etmekten başka şey düşünmez, zorbalığı akıllarından bile geçirmezlermiş. »
([2])
« Bizim üç ahbap geldikleri sırada şehrin pazarıymış. Sokaklarda ekinler, yemişler, dokumalar, kumaşlar, demirler, kömürler küme küme durur, alıcı ve verici aracısız iş görürmüş. »
([3])
Yukarıdaki paragraflar, aslında insanların nasıl yaşaması gerektiğini anlatmaktadır. Bu durum, Sabahattin Ali'nin arzu ettiği bir durumdur. O, böyle yaşanılan bir dünya, bir ülke, bir düzen aramakta ve bunun özlemini duymaktadır.
Bu öykünün kahramanları üç tembel arkadaş ve halktır. Zaman, yine geçmişte yaşanılan belirsiz bir zamandır. Olaylar bilinmeyen bir kentte yaşanır. Bu masal, Sabahattin Ali'nin masalları içinde halk masalına en uygun düşen masallardan biridir.
Vikipedi